top of page

Kabul Görme Bağımlılığı



Kendin olarak var olmaya çalıştığın hayatında, istediğin gibi yaşamana engel olan bir eylemdir bu “el alem ne der acaba” sorusuna bağımlı olmak.


Her insanın kendine güvendiği veya güvensizlik duyduğu alanları mevcuttur. Kendine güvenmek; insanın kendisini tanıyarak, yetenekleriyle ve gelişime açık yönleriyle kendini kabul etmesi, gelişim alanlarını tespit edip ama bunu da gerçekçi bir yerden yaşamasıdır.

Özgüvenli insan her şeyin en iyisini yapabilen değil, kaynaklarını ve potansiyelini keşfedip, önüne gerçekçi hedefler koyarak, beklentileri doğru belirleyen insandır. Bunun yanında elbette dışardan da fikirler alan ama en iyi karar mekanizmasının kendi iradesiyle verilen kararlar olduğunu bilendir. Gerekirse riske girerek, cesurca sorumluluğu alarak, sonucu her ne olursa olsun, bunun bir deneyim olduğunu görebilen ve deneyimin sonucundan olmasa da yolculuğundan keyif alarak ve tatmin olarak hayatı yaşayabilen insandır.


Kendine güvenen insan, kusursuz insan değildir, gelişime açık alanlarını tespit edebilen ve onları kabul etmekten kaçınmayan, istediğinde kendi içsel motivasyonu ile gelişim gösteren ve yine de her sonuçta olumlu düşünmeyi başarabilen insandır. Sonucu tatmin edici olmasa bile, olana sadece tek seferlik bir performans sonucu diye bakabilme, ama başka yeni performanslar da sergileyebileceğini kabul etme eğilimindedir.


Özgüvensiz insanlar ise kendilerini sevme ve kabul etme aşamasında başkalarının onaylarına, fikirlerine ihtiyaç duyarlar. Çoğunlukla hep kendilerini yetersiz hisseder, atılacak adımlarda diğer insanların onayını, takdirini almadan harekete geçemez, dışardan bir motivasyona ihtiyaç duyarlar. Bu da insanı sınırlı bir süre idare eder ve bu motivasyon kesildiğinde yeniden çöküş başlar ve olumlu gelişmeleri, küçük başarıları bile göremeyerek, kendini takdir etmeyerek hem fırsatları kaçırabilir hem de potansiyelini doğru kullanamazlar. İnsanın sadece varoluşundan dolayı sahip olduğu öz değerini, sürekli başkasının takdirine teslim etmekse esarettir.


İnsanlar hayatlarının bazı alanlarında kendini güvende hissederken bazılarında yetersiz hissedebilir. Örneğin bu alanlar akademik veya mesleki alanlar, fiziksel, sosyal, iletişimsel, kültürel alanlar olabilir. Birinde özgüvenliyken bir diğerinde gelişime açık olabiliriz. Bunların birçoğu bizim özgüven duygusuna yüklediğimiz anlamın sonucudur. Örneğin fiziksel görünümde, öğrendiğimiz kodlarla “bedensel güzellik anlayışımıza” uyan kriterleri sağlıyorsak kendimize bu alanda güveniriz, ya da yine öğrendiğimiz inanç kalıplarına göre “yeterince” sosyal olmadığımızı düşünüyorsak, kendimizi iletişim kurarken güvenli bir alanda hissetmeyebiliriz.


Kendine güvenmeyen insan davranışında; güvende hissedilmeyen alanlarda, otorite görünen kişilerden sürekli bir şeylere dair onay alma ihtiyacı görülür. Bunun sınırlarını bilip, makuliyetinden çıkabildiğinde, elbette bilgi edinmenin ötesinde, her durumda illaki onaylanmak, beğenilmek ihtiyacı hissetmeye başlarsa, bu bir süre sonra o alanda bağımlılığa sebebiyet verir.


Somut bir bağımlılık değil söz konusu olan; toplumdan, çevremizden, ailemizden, sevdiklerimizden hatta sevmediklerimizden bile onay alma bağımlılığından bahsediyorum. Yaşamda her insan aslında iyi görünme çabasıyla ve sonucunda da kabul görmek, ait olmak ihtiyacı ile yapıyor her şeyi.


Çünkü her insan çevresinden, beğendiği insanlar tarafından, örnek aldığı kişilerden dozunda takdir ve beğeni görmek ister, temel ihtiyaçlarından biridir insanın bu ama bahsettiğimiz şey bağımlı olma süreci ise herkes kendi hedef ve değerleriyle yaşam üslubunu belirlemelidir. Çünkü bir başkasının onayı bizim değer ve hedeflerimizle örtüşmeyebilir. Sevilmek, kabul görmek için kendi değerlerinden ödün verip, başkalarının onayına bağımlılık arttığında, hayatının hakimiyeti senden çıkar, dayatılmış bir hayat yaşamaya mahkûm olursun.


Başkaları ne der acabalardan, yaptığın her davranışa her söylemine onay almaktan kurtulduğun anda gerçekten özgür olursun ve yaşamının hakimiyeti işte o zaman senin elinde demektir. Bu da kendi gerçeğine ulaşabilmek demektir. Kendine hâkim olan, kendini gerçekleştirmeye ulaşan insanın bağımlılıkları olmaz. Beğenilmek, takdir edilmek dozunda kaldığında tatmin edici, motive edici, bir adım daha ileri götürmeye dair bir itici güç olabilir ama asla temel kaynak olmamalıdır.


Bütün bu özgüven, onaylanma ve takdirle motive olma ihtiyacı çocukluk yıllarındaki bilinçaltı kayıtlardan gelir. Bunlar sonradan öğrenilmiş inanç kalıpları olmakla beraber, temeli ailenin söylemlerinden veya sessizce empoze ettiği davranışlarından, yaşamındaki değerlerinden, eğitim sistemlerinin dayattığı başarı kavramlarından, çevresel faktörlerden ve yine toplumun dayattığı başarı algısının etkileridir.


Çocukken bu alanda değişim gösterecek kadar farkında, bilinçli ve güçlü değildir insan ama yaş ilerlediğinde, bu kavramları sorgulayıp, yaşamınıza etkilerini bilinçle incelediğinizde, geçmişinizdeki inanç kalıpları ile yaşamak zorunda olmadığınızı, bilinçli seçimlerle kendi değerlerimizi, kendi duruşunuzu oluşturabileceğinizi, değişimin gücünün sizin içinizdeki istekle doğru orantılı olarak gerçekleşebileceğini keşfedebilirsiniz. Sonucunda da hayatınızda size olumsuz duygular hissettiren her şeye mesafe ile yaklaşarak, sınırlarınızı belirleyerek, olmalı-lardan uzak durarak, başkalarının dayattığı hayatlardan kendinize özgürleşebilirsiniz.


Yapamadıklarınızı görmek yada başkaları ile rekabet etmek yerine, kendinizde gördüğünüz yeteneklere odaklanmak, fikir alışverişinde elbette ki bulunup, ama öz değerlendirme ile kararı kendiniz vermek, %100 bir doğru olmadığını, kendi iç sesinize ve bedeninizin size iyi hissettirdiği kararlara kulak vermeniz gerektiği seçeneklere odaklanabilirsiniz.


Kimse mutlak her alanda özgüvenli olamaz. Mükemmel insan diye, hatta mükemmellik diye bir şey yoktur çünkü. Varsa eğer kusursuzluk diye bir kavram, bunun tanımı nedir? Göreceksiniz ki; herkese göre değişkendir bu kavram, yine dediğimiz gibi geldiği nokta öğrenilmiş kodlardan oluşmaktadır. Her ailede, her çevrede mükemmelin altı ne olarak çizildiyse ne öğretildiyse, ulaşmak istediğiniz hedef odur.


Aslında hepimizi mutsuzluğa sürükleyen bir kelimedir bu; hep daha iyisi, daha güzeli, daha büyüğü, daha, daha… Kime göre daha, neye göre en iyi, kime göre takdir ya da onay, kime göre ne yanlış ne doğru? Oysa dahalar, aşırı onaylanma ihtiyaçları hayatımızdan çıktığı anda başlar mutluluk ve tatmin. Olanı kabul edebildiğimiz, yerimizi, bedenimizi, potansiyelimizi, kaynaklarımızı kabul ettiğimiz, kendimiz olabilmede başkaları ile rekabet etmediğimiz, hayrın, olan her neyse onun derinlerinde bir yerlerde olma ihtimalini görebildiğimiz andadır.


Deneyimden korkmayın. Deneyim, deney yapmaktan gelir. Sonuca kazanmak ya da kaybetmek olarak bakmadığınızda, yolculukta farklı performanslar, deneyler yaşadım diyebildiğinizde, her anından tatmin olduğunuz bir hayatınız olur, yetersizlik hissetmez, her bir deneyimin öğreteceği farklı şeylerle zenginleşirsiniz. Bilgi önemlidir ama kullanıldığında, yani deney-imlendiğinde kıymetlidir, bilmek sadece bunun içindir, zihnimizi kullanmadığımız şeylerle doldurmak için değil, yapmak içindir.


Hep okuruz kitapları, alırız eğitimleri, biliyorum ama uygulayamıyorum bir türlü deriz ya; önce inanalım yapabileceğimize, sonra yapmış gibi düşleyelim, adeta yaşayalım olmadan, olmuş gibi hissedelim her neye ulaşmak istiyorsak ve bir başlarsak, o hale girersek, istikrarla tekrar edersek, bir de bakarız ki yapmak artık rutin olmuş ve deneyime varmıştır. Sonucu her ne olursa olsun o artık düşüncede kalmamış, yapılmış ve deneyimlenmiştir. Önemli olan da budur, düşünmek pasif bir eylemdir ama yapmak, deneyimlemek aktiftir, aksiyon gerektirir.


Her birimiz kendimiz olabilmeyi deneyimlemeye geldik bu evrene, bütünün birer parçaları olarak her birimiz kendi başına eşsiz olarak, biri diğerine benzemeyenler olarak. Her birimizin diğerine katkısı bambaşkaysa eğer, o zaman neden başkası olmak için, başkasının onayını kazanmak için çırpınalım ki? Her birimiz bir başkasına ilham olabilelim eşsiz bir özelliğimiz ile ve bütünün biri olarak tamamlayalım düşlerimizi birer birer.


Kendi aldığınız kararlarla hayatı özgürce yaşama hazzını hissettikçe, dayatılmış hayatların ve başkalarını mutlu etmeye çalışmanın, başkalarının beğenisini kazanmanın, size tatmin getirmeyeceğini daha iyi görebileceksiniz. Sonunda omuzunuzda çıkacak kanatları ve ruhunuzun nasıl havalandığını izlemelisiniz.


Çünkü bir kere şans veriliyor doya doya yaşaman için bu dünya yolculuğunda.


Kararlarına sahip çıkman ve kendine özgürleşmen dileğiyle


Sağlıcakla



-derki.net Ağustos 2020 sayısında yayımlanmıştır-


bottom of page