top of page

167- Y a ş   D ö n ü m ü


 

İnsan her gün öğreniyor; zamanın çok hızlı aktığını düşünsede, aslında yavaşlayanın kendisi olduğunu fark eder oluyor, bir saniyeyi bile geri getiremeyeceğini ya da hiç bir anı durduramayacağının farkındalığına ise ağır ağır ulaşıyor. 

 

Zaman denen kavramın akışında, hayatı kaçırma telaşına kapılmadan, yaşadığımız anın değerini kavramayı ve sevdiklerimizle geçireceğimiz her günün içinde özel kılınacak anlar bulabilmemizi, iletişimde olduğumuz herkesin hayatında da iyi izler bırakarak günün sonunda 'yaşadım' diyebimeyi öğretmeye çalışan doğa aslında nasıl da kılavuzluk ediyor bize.

 

Bu zamanlarda, doğa bize her haliyle hep tam ve bütünlüğünü, bozuk düzenin sorumlusunun, yaratıcısının dünya değil bizim zihinlerimiz olduğunu, mucizelerine ve bize karşı cömertliğine her daim şükran duymayı, birbirimizle barış içinde BİR olma ihtiyacımızı, tüm canlıları sevme, yaşatma sorumluluğumuz olduğunu ve onları hak ettiği şefkatle onurlandırıp, her an’da yani gerçekte yaşamaya gönül vermemiz gerektiğini, istersek her zaman kutlanacak, şükredecek sebepler bulabileceğimizi, yolculuğumuza eşlik edenlere teşekkürün borç olduğunu, bazen yolda vazgeçebilmeyi ya da veda edebilmeye dair de kabule geçmeyi, yolumuza kılavuzluk edelere, biriktirdiklerimizin hata değil deneyim olduğunu anlamaya ve hepsine teşekkür etmeye dair de büyük fırsatlar da sunuyor sanki.

 

Günün sonunda, hepimiz severek ve sevilerek, geçmişe iyi izler bırakarak, kendimizle de tamamlanarak bu dünyayı deneyimlemek için burada değil miyiz?

 

İşte bu yüzden biz hep birbirimizi ve ilişkilerimizi sevgiyle analım. Çünkü odağımızı buraya verebilirsek yaşamı ve yolu keyifli kılanları, aile kavramının anlamını, dostluklarımızın değerini yıllar boyu ilmek ilmek özenle nasıl işleyeceğimizin gücünün, iradesinin bizde olduğunu görebileceğiz ve bu sayede birbirimizin hayatına nasıl da köklenip derinleşen bir ilişki var edebileceğimizi, birbirimizin hayatındaki yerini, değerini anlamak büyük bir zenginlik hissi yaratacak ve sevdiklerinde sen kimsin, onlar sen de kim, bunun yerini bilmek hayatın anlamını bulmamıza yardımcı oluyor.

 

O zaman hala sevdiklerimiz yanımızdayken, onları sevmeye gönül vermek ve bunu cömertce paylaşmak, varlığı ile kalbimize dokunan her canlıyı değerli hissettiren olmak, insanın kendisinin de olduğu haline ve buna katkı olanlara da teşekkür edebilme şansını bulmak büyük bir lütuf hissi sağlıyor. Hatta insan niyet ederse, fiziksel bedenlerin bir arada olma ihtiyacından, zaman ve mekanın çok daha ötesinden kurulabilen güçlü kalp bağları da yaratabiliyor.

 

Ve zaman akıp giderken, artık öz varlığınla da güçlü bağlar kurmanın önemini, seçimlerinle, vicdanınla tamamlanmanın kıymetini daha iyi anlıyor insan. Ve istiyor ki bir dakika sonrasının ne olduğunu bilemediğimiz bir dünyada, sadece özel olan günleri değil, her anı özelleştirecek bir şeyleri bulup çıkarıp, kutlayabilsin, hep özenli ve zarif kalabilsin. Nefes almak bu kadar kıymetliyken de sürekli büyük bir coşkuyla yaşayabilme düşünü kurmak çok da klişe olmuyor bence, siz ne dersiniz?

 

Bu yüzden yolu beraber yürümeyi seçenlerle en derin bağlara

Geride kalan tüm hatırlar da bu yaşama hoş bir seda bıraksın.

Sağlıcakla

 

Aynur Görmüş


bottom of page