Yaşamda her zaman hep “iyi” ya da hep “kötü” yoktur. Bu yorumlar bizim zihnimizin aradığı tatminle doğru orantılı olarak bize dayattıklarıdır sadece.
Bizim dilediğimiz şeylerin olmaması sonucunda yorumumuz ‘kötü’, istediklerimizin olması durumunda ise ‘iyi’ dir. Oysa bizim için iyi olanın bütünün de hayrına olması çok önemlidir. Her istediğimiz olmuyorsa eğer, bu açıdan bakmak, isteklerimizde diretmemeyi öğrenmek bizi teslimiyete götürür.
Çünkü hayatın gerçeğinde, yaşamın içinde yol alırken elbette inişli zamanlar da çıkışlar da zorluklar, kolaylıklar da olacak. Bunlar yolculuğun bazen sınavı, bazen de tadı olarak hatıralarımızda yerini alacak. Tam da bu olanlara bizim yorumlarımızla oluşacak hayata yüklediğimiz anlamlarımız.
İlişkilerimiz ise yaşamdan alacağımız tatların, yüklediğimiz anlamların kaynağında duruyor. İnsanların bizim yolculuğumuzda farklı rolleri olacak her daim.
Bir kısmı karanlık taraflarda durup, acılarımızı hatırlatacak, keşkelerimizde yerini alacakken,
Bir kısmı gölge gibi, dağ gibi arkamızda olacak,
Bir kısmı güneşe dönmüş yüzünü, umuduyla güçlendirecek bizi,
Bir kısım omuz omuza yolun sonuna kadar eşlik edecek yolculuğumuza,
Bazen sadece yolda selamlaştıklarımız olacak, gelip geçecekler yolculuğumuzun içinden.
Ama marifet ilişkilerimizde herkesin sınırlarıyla var olmasını sağlamakta ve layıkıyla yaşamakta; vedalarını da ölümüne kadar sürecek olan yoldaşlıklarını da…
İlişkilerimizin önemi kadar, yaşadığımız hayattaki imkanlarımızı da iyi-kötü diye sıfatlar ve mutluluğumuz sadece koşullara ve sahip olduklarımıza göre şekillenebilir diye düşünebiliriz. Lakin; koşullarımız ne olursa olsun, hayatın gerçekliğinin içinde algılarımıza, hayatı yorumlamamıza göre düştüğümüz ya da çıktığımız zamanlar da olabilir.
Bazılarımız hayata büyük sınavlarla başlar, kimi el bebek gül bebek, kiminin payına sokaklar düşer, kimine huzura doğduğu bir ev, kimine de hayatı sadece izlemek, nefes alıp verip canlı kalmak düşer. Bu döngü içinde aslında insan en çok kendisinden korkar. Kendi duygularından, güçsüzlüklerinden, zaaflarından, acılarından, hatta tutkularından, duyduğu heyecanlardan.
Yaşamda başına gelmiş olanlarla ve bunlara dair hissettiği duygularla hizada olmaktan korktuğu içinde kendini koruyacağını düşünerek kaçar yaşamdan, aşktan, öfkeden, sevinçten, acılardan, kendisinden kaçar. Sonunda da kaçırır kendini sunacağı, mucize fırsatlarla dolu bir yaşamı.
Oysa yaşam, hepimizi kendi akışında ağırlar. Sınavlar herkese göre farklıdır, bazılarına ağır bazılarına kolaydır. Bazılarına kötü gelen kimine hediyedir.
Dünya adil bir yer olmayabilir belki evet, belki de zaten böyle olmalıydı! O zaman bunun da bir sebebi olabilir mi? Eğer yorumun adil olmadığına dairse, adaleti dünyaya getirmeye sen kendi adil duruşunla gönüllü olabilir misin?
Tek başına da yapabilirsin inan buna. Çünkü SEN yapbozun bütün parçaları gibi çok kıymetlisin.
Sen olmadan ait olduğun yapboz anlamsız olur. Sen de yapbozun dışında tek başına ait olmadan yaşayamazsın. Hepimiz birlikte bütünken anlamlıyız.
Ancak herkesin aynı deneyimleri yaşayacak kadar zamanı olmadığı için yapbozun her bir parçasının yaşadığı sınavlardan kendi payına düşeni ve sonra üzerine düşen sorumluluğunu alabilir; ilişkilerine sevgiyi sunan, yaşama adaleti getiren olmayı, evrene, bütüne ait olmayı, yaşama ilham olmayı seçebilirsin!
Ne dersin?
Sağlıcakla
Aynur Görmüş
Comments