top of page
Yazarın fotoğrafıAynur Görmüş

(9) Mutluluk, Suçluluk ve Utanma Duygusu-1.Bölüm

Güncelleme tarihi: 27 Eki 2021

Günlük hayatımızda çevremizde olan bitene karşı gösterdiğimiz tepkiler ve sergilediğimiz davranışlardan dolayı bazen toplum tarafından kabul görmeme, yargılanma, dışlanma gibi endişeler yaşadığımız ve bunları da yansıttığımız bazı duygulara sahip olabiliyoruz. Bunlar utanma, suçluluk duyma, mahcup olma, reddedilme, çaresizlik hissi gibi temel duygulardan biraz daha sonra gelen ikincil duygularımızdır.


Bu ikincil duygularımız daha bireysel değerlere, insani hatalara, inançlara hatta coğrafik kültürlere veya alışkanlıklara göre değişiklik gösterebilir.


Örneğin son zamanlarda doğal afetler sebebi ile yaşadığımız karmaşık duygular içinde ikincil duygularımız oldukça ağır basabilir. Kendi bireysel yaşamlarımızda birçok şey yolunda giderken, bu olayları yaşayan bölgelerdeki insanlara dair ya da doğanın bütününe duyduğumuz endişeden dolayı bir çaresizlik, vicdan azabı, mutluluğumuzdan suçluluk veya utanç duymak yoğun şekilde hissedilebilir.


Toplumsal olarak yaşadığımız bu felaketlerde insanlardan beklenen tepkiler ve sergilediğimiz duygu ve davranışlar bizim kültürümüze göre de diğer kültürlerden farklılaşabilir. Ya da bireysel inançlarımıza, kişisel doğrularımıza göre yargı kanallarımız hemen bir diğerine karşı açılabilir. Zaman zaman anlayışı kaybedebilir ve çaresizlikle birbirimizi suçlamalara geçebiliriz.


Mesela birinin yaşamında acısı varken, bir diğerinin yaşamında mutlu olması, sergilediği davranışları, bireysel inançlarına ya da kültürlere göre çok kolay yargılanan, ayıplanan olabilir. Yani yetiştirildiğin aile kültürüne, yaşadığın coğrafyaya, kendi öz değerlerine göre utanma veya suçlu hissetme konusunda davranışlar duygular değişkenlik gösterebilir.


Peki temel duygularımız nedir?


Hayatta kalmak için hissettiğimiz korkular, endişeler veya sevmeye dair hislerimiz ya da şaşırma, heyecan duyma, tiksinme, bunlar birincil duygulardır ve genele yayılır, bu duygulara tepkiler daha insani ve evrensel bir davranışla sergilenir. Coğrafyadan ya da kültürlerden bağımsız olabilir. Örneğin evcil olmayan hayvanlardan korkmak dünya geneline yayılan evrensel ve temel bir duygudur.


Utanç ve suçluluk duygusu birbirine karıştırılabilir olsa da aslında, biraz birbirinden farklıdır diyen Lewis ’in de kuramında bahsettiği gibi; utanç bireyin davranışını kendi değerleri ile toplumsal değerleri kıyasladığında yaşadığı duygu iken suçluluk ise kendi değerlerinden bağımsız sadece o anki davranışa odaklı bir değerlendirme olarak düşünebilir. Örneğin utançta öz benliğini genelleyerek “ben iyi biri değilim” diye düşünürken, suçlulukta; “ben iyi olmayan bir şey yaptım” diyerek sadece o davranışa özel bir duygu hissetmektir. Utançta genelde durumu düzeltmek yerine tamamen kendini saklamayı, sosyalleşmekten kaçmayı seçerken, suçluluk duygusunda sadece o davranışa özel bir duygu ile pişmanlık hissettiğinden dolayı durumu düzeltmeye dair hareket geçmek isteği vardır. Utanç daha uzun vadede zararlı, suçluluk duygusunun daha iyileşmeye evrildiği görülür.


Suçluluk ve utanç duygularını içeriğine göre ayırt edebilmek ve birbiri arasındaki farkları da anlamak, duyguları tanımada ve onların kök sebeplerini bulmada önem arz eder. Sonucunda oluşabilecek yargıların karşılanma biçimlerini ve böylesi durumlarda kendimizi yanlışlamadan içinden çıkılmasını da kolaylaştıracaktır.


Toplumsal ya da insani değerlere ters bir görüşe ya da davranışa düşüldüğü durumlarda kendi farkındalığımızla ya da diğer insanlar tarafından bu yargılanmanın hissettirilmesi ile bu duygular tetiklenebilir. Kişinin üzerine kendisini yanlışlaması ile de daha da yükselebilir.


Suçluluk duygusunu utançtan ayırarak ve öz benliğimizden bağımsız, insana dair olabileceğini, hatalar yapabileceğini kabul edersek, çözüme odaklı davranış sergilemek, davranışları düzeltme niyetiyle harekete geçmeyi kolaylaştırıcı da olacaktır.


Her iki duyguya da yapıcı olacak şekilde ihtiyacımız vardır ancak sürekli bir suçluluk hissetme ya da hissettirme hali, kendinden, öz benliğinden utanç duyma haline dönüşebileceği için tehlikelidir. Suçluluk geçici ama utanç kalıcı olabilir.


Çoğu zaman bireyin kendine dair zihnindeki inançlarıyla da bu baskılar birleşince bazen zihninde yaptığın yorumlar, yargının kendisinden daha da acımasız olabilir. Sonucunda bu utanç duygusu olarak ortaya çıkar, bireyin daha içedönük olmasına, sosyal hayattan uzaklaşmasına, yetersizlik duygusunun artmasına, değersiz hissetmesine dair inançlarını besleyecektir.


İşin elbette bilimsel, psikolojik boyutu çok derinliklidir ama daha günlük hayattan yorumlayarak bakmaya çalışırsak; böylesi zamanları yönetmek kendimizi sevmemize ve kendimizi yargılamamamıza dair aşırı önemlidir.


Ortaya çıkan bu olumsuz durumlarda, bireyin öz sevgisiyle kendini değerlendirmesi, suçluluk duygusu ile doğrudan etkilidir. Kendine samimi olabilmek, hataların insana dair ve öğretici de olabileceğinin kabulüne varmak, varlığını sadece duygularınla tanımlamamak, yargılanmaları karşılama biçiminde daha öz şefkatle yaklaşımı sağlar.


Duyguların içinden geçilebiliriz ama takılı kaldığımızda ise artık kaygı, öfke, isyan gibi daha güçlü duygularla tetiklenmemiz olasıdır, bunlar da bir süre sonra mizacımız olurlar.


Bu duygu sadece kendi yaşamımızda değil, yaşadığımız toplumda olanlara dair duyarlılıklarımızda da gündeme gelir. Toplumun çoğunluğunun benimsediği davranışlar sergilenmediğinde, tepkilerimiz hemen ayıplama, dışlama ötekileştirme kültürüne göre düşünce biçimine evrilir ve bu kişiler ya da davranışlar toplumun ahlaki ve doğru davranışlar sınırlandırmalarında yerini alır.


Kısacası suçluluk veya utanma gibi duygular, temelinde toplumun genel değerlerinin, alışkanlıklarının, kültürünün ve baskısının dışında ayrıca bireyin kendi öz benliği ile hayata bakışı, kendine dair inançları ve değer yargıları ile de doğrudan ilgilidir. Yargılar başkasına ait olabilir ama olayları karşılama biçimi ve bunlara verilen tepkilerin seçimi insanın kendi iradesindedir.


Buradan yola çıkarak yaşamda bizim etki edemediğimiz durumlar, felaketler, afetler olabilir, olacaktır da. Önce bu durumların ne olduğunu, gerçekliğini yorumsuzca görmeye çalışmak, sonra kendisinin çözüme nerede katkı sağlayacağına odaklanmak en sağlıklı yöntemdir. Başkalarını suçlamak yerine sen bu olayın neresindesin tespiti yapmak ilk adım olacaktır.


Bu durumlarda sergilediğimiz davranışlarda, zihnimizin yargıya düştüğü anlarda farkındalık bize büyük bir kaynak olacaktır. Kimsenin koşullarını bilmeden yanlışlamak, o kişiyi yaşamından ya da seçimlerinden dolayı utandırmak, yetersiz ve kötü hissettirmek olanı biteni iyi yönde değiştirmeyecekse, bizim neden başkasının değerlerini ve davranışlarını bu kadar önemsediğimize dair kendi zihnimizle çalışmamız şarttır. Sorunu karşı tarafta değil, bizi yargıya iten kendi düşünce biçimimizde aramak optimum sağlıklı sonuca götürür. Bizi bu düşüncelere iten kök sebeplere bir daha bakmak, onlarla içli dışlı olmak daha esnek ve anlayışlı bir insan olma yolunda kılavuz olacaktır.


Herkesin acılarını, dertlerini yaşama biçimi, olan bitene yüklediği anlamları, çözüm ve yardımlaşma yöntemleri kendi değerlerinde farklılık gösterebilir. Bunun doğruluğu yanlışlığı yanılsamasına düşmek kimseye bir şey kazandırmayacaktır.


Sözle söylemek, uyarmak, bir deneyim yaşamayı engellemeye dair çabada olmak, o kişinin kendi deneyimlemesi gereken hayatı engellemek, bu dünyaya hizmete geldiği konuya dair icrasını yok etmek demek de olabilir.


Düşüncenin sorulmadığı, yardım istenmediği yerde birine zorla, kendi iradesi dışında yardımcı olmak bir sonuç vermez.


Çünkü deneyim bilgiden daha önemli ve kalıcıdır.

(“Bir musibet, bin nasihatten kıymetlidir!”)


Toplumsal değerlere göre yanlışladığımız davranışları yargılarla, ayıplamalarla yok etmeye çalışarak sonuç elde edemeyiz. Doğru diye belirlediğimiz davranış biçimini, biz önce kendi yaşamlarımıza etki edebilirizi bilerek ve bu doğruları kendi oluşumuzda yaşayarak ancak başkalarına ilham olabileceğimizi, örnek olabileceğimizi kabul etmeliyiz. İyiliği yargıyla değil onu yaşayarak göstererek bulaştırabiliriz.

Biz herkesten sorumluyuz ama değişim yolunda öz irademizle ancak kendimize etkiliyiz. Devamı 2.Bölümde. Sağlıcakla Aynur Görmüş















Komentarze


bottom of page