Bazen öyle bir gün gelir ki; büyük bir değişim yaşama ihtiyacı fark ediverir insan ve genelde yaşanan ağır deneyimler sonrası bu ihtiyaç ortaya çıkar. Eğer bu noktada farkındalık başlarsa, zaman içinde güzel şeylere evrilecektir hayat. Çünkü canlıların hepsi değişebilme yeteneğiyle var olur. Ancak değişimin en büyük engeli direnç göstermek ve alışkanlıklardan vazgeçememektir. Önce bu direncin arkasındaki nedenleri anlamak gerekir. Değişimde başarılı olmanın en temel yolu önce her şeyi mümkün kılabilecek gücün kendinde olduğuna inanmaktır.
Bazen de farkında olmadan o değişim yolculuğuna doğru sürüklenir ve içine düşeriz. Öyle zamanlar olur ki değişmemek mümkün değildir. Bireysel değişimler de yetmez ve toplumsal hatta evrensel değişimler gerekir. Önemli olan, değişim zamanının geldiğini fark edip zaman kaybetmeden değişimi yönetmektir. Değişim, doğru zamanda yapılırsa işe yarar ve başarılı olur. Evren bizi sürekli değişime zorlar ve uyum sağlamada en önemli gücün esneklik olduğunu bize günbegün göstermek için çırpınır.
Değişim eğlenceli, esnek ve keyiflidir, içinde istek vardır, yaşamla uyum içinde olmayı sağlar. En önemlisi değişim için güçlü bir farkındalık gerekir. Farkındalığın gelişmediği koşullarda artık değişim yeterli değildir ve işte orada “dönüşüm”ün başlaması şart olur.
Dönüşüm değişimden tamamen farklı olup, etkimizin dışında gelişen koşulların oluşması sonrası kimliğin tamamen başka bir şeye büründüğü noktadır. Bu yüzden oldukça sancılıdır, içinde direnç ve yoğun baskı barındırır. Burada artık yaşamla uyumdan söz edemeyiz, tamamen bir sıfırlanma, yeniden var olma söz konusudur.
Bazen bir dönüşüm yaşamamız için büyük bir felaketten geçmemiz gerekebilir. İşte bu felaket sınavı üzerine ağır sancı çekmeye başlar insan. Tam da şu anda olduğu gibi; ancak bu sefer birey değildir sınavdan geçen tüm dünya bir felaketten geçerken, ne söylüyordur doğa bizlere?
Öğretmesi gereken bir şeyler varsa evrenin, mesajı alabilmemiz için farklı yolları denediğine inanırım her zaman. Bunu görebilirsek, o “felaket” yorumumuzdan büyük güçlenerek çıkabiliriz, biliyorum. Ve tüm sistem de böyle işliyor benim yorumumca… “Olan” her şeye dair “karma” inancındayım ben. Yani evrene bizim verdiklerimizin, farklı yolla bize geri dönüşü diyebilirim.
Evren canlılar için yaratılmış mucizeler diyarıdır. Bizim ona karşı tutumumuza rağmen bize sağladığı nimetler inanılmaz ve sonsuzdur. Bu nimetler her an her saniye hepimize hizmet etmektedir. Buna şükran duyarak doğaya teşekkürümüzü hak ettiği şekliyle gösterebilirsek yine “karma” ile doğa da bize katlanarak cevap verecektir. Düşünsenize; doğada saygı, paylaşım ve bütünlük içinde yaşamanın kıymetinin bilindiği bir dünyanın nasıl muhteşem sonuçlar vereceğini hayal edebiliyor musun?
Böyle bir dünya mümkün mü?
Kim mümkün kılabilir?
Öncelikle bakış açımızı yalınlaştırarak daha net bir görüş alanına sahip olalım. Yaşanan her ne varsa evrende veya sistemde o sadece “olan”dır, olması gerekendir, bunu kabul edelim. Olanın üzerine bizi bir “oluş” haline sokansa “Olan”a yüklediğimiz anlamlar ve kendi yarattığımız hikayelerimizdir. Oluş hali dediğimiz olanın bizde hissettirdiği duygular sonrası büründüğümüz haldir.
Bu yarattığımız hikayelerin hayatımıza etkisinin ne olacağı da, karşısında sergileyeceğimiz duruş da bizim “seçim”lerimizdir.
Eğer başımıza gelenleri, dert, felaket, sorun olarak yorumluyorsak o zaman sonuç da öyle olur. Bu “tepki”li insan yorumdur. Yani şikâyet eden, öfke duyan, suçlayan, kurban olan, probleme odaklı, elinden bir şey gelmeyen çaresiz insanın seçimi.
Ya da bir yol daha vardır; “olan”ı olduğu hali ile görüp kabul ederek, başka bir farkındalıkla bakabilme opsiyonunu. “Olan sadece oldu” evet ama bu opsiyonda ben bu yaşadığımdan ne öğrenebilirim, bana ne göstermeye çalışıyor, ya da benim hangi oluş halimi belirliyor bu olay farkındalığıyla nasıl daha hayırla ve güçlü çıkarım buradan, en önemlisi bu olana nasıl “etki”li bir insan olabilirim sorusunu sorandır. Bu; sorumluluk alan, ayağa kalkan, aktif olan, kısacası soruna değil, çözüme odaklanan insanın seçimidir. Bu alanda her zaman iyi ve özgür hisseder insan, çünkü şikâyet eden değil, çözümün parçası olandır.
“Felaket” yorumunu yaptığımız şey eğer bizi derinden sarsıyorsa, şimdi soru sorma, şimdi sorgulama zamanıdır!
“Ey Felaket! Bize neyi göstermek istiyor olabilirsin?” diye sordu insan doğaya.
Doğa cevap verdi; “Hazır mısın, cevapları sen de olan soruları bir bir kendine sormaya?”
“Ben bu felaketten nasıl çıkarım peki?” dedi insan
“Sen diye bir şey yok” dedi doğa “Sen bütünün parçasısın, sen olmazsan bütün de yok, düşün” dedi.
“Ben nasıl bütüne etki edebilirim ki tek başıma?” diye sordu insan yine
“Her şey seninle başlayacak, emin ol, sayende değişecek çok şey, sen sadece önden buyur” dedi.
Çünkü;
“Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için” “Alexandre Dumas”
Şimdi dönüşüm vaktidir, insan için, dünya için …
Ve dönüşüm yolculuğunda sorular geldi peşi sıra; ilk soru yine aynıydı;
· Ey Felaket bana ne söylüyor olabilirsin?
· Bu felaket benim hangi oluşumu belirledi? (Korku duyan, kısıtlanan, kontrolü kaybeden…)
· Peki ben içinde yaşadığım hayatta nelere kıymet veriyorum?
· Sahip olduğum neler var dünyada, ya da sahip olduğumu zannettiğim...!
· Neleri, kimleri garanti görüyorum hayatımda?
· Nelerden vazgeçilebilirim aniden, neler olmazsa olmazdır yaşamımda?
· Nelerden vazgeçemiyorum ya da en çok neye odaklı yaşıyorum?
· En çok nelere şikâyet ediyorum sürekli?
· En çok kimi, neyi düşünüyorum her gün uyandığımda ya da uykuya dalarken?
· Neyle sürekli meşgul beynim, zihnim ve nelere yetişemiyorum?
· İçimdeki ses sürekli neler söylüyor bana?
· Neleri ihmal ediyor olabilirim bitmeyen çok önemli koşturmacalarımda?
· Nelere öfke duyuyorum ve öfkelerimden ne elde ediyorum, kimlere ne için kızıyorum, küsüyorum?
· Kimleri yargılıyorum, yanlışlıyorum her gün, kimleri değiştirmeye çalışıyorum sürekli benim gibi düşünmediği için?
· Ne kadar samimiyim önce kendime, çevreme, aileme?
· Şikâyet ettiğim bütün bunların değişimi için üzerimize düşen neleri yapmıyorum?
· Ve…artık biraz durmam gerektiğini gösteriyor olabilir mi bu felaket bana?
· Meşguliyetlerimi gözden geçirmem gerektiğini, koşturup giderken hayatın içinde, “yavaşla biraz” diyor olabilir mi bana?
· Kıymetlilerim dediğim kimlere vakit ayırmadığımı, kimlerden en çok da çaldığımı zamanı göstermek istiyor olabilir mi?
· Sahip olduğum şeylere şükretmek yerine, nelere yok diye odaklandığımı?
Kısacası problem olarak gördüğümüz şeylerin aslında çok da sorun olmadığını, kibrimizi, gereksiz lüksümüzü ya da sorun diye doğru yere bakmadığımızı bize göstermiş olabilir mi felaket dediğimiz şey?
Biraz doğalı, biraz doğayı yaşamamız gerektiğini, yüz yüze sohbetlerin güzelliğini, sanal dünyanın bazen kirli olduğunu, yalınlığın hafifliğini, mütevazılığın zarafetini göstermiş olabilir mi?
Doğanın, evrenin, hayvanın bize uzun zamandır nasıl da beni fark et diye yalvardığını,
Aldığımız nefesin gücünü, önemini,
İnsan, hayvan, doğa bütünselini nasıl da bozduğumuzu,
Sevdiklerimiz için, tüm insanlık için, dil, din, ırk, zengin fakir ayırmaksızın korku duymanın ne demek olduğunu,
Ben’in değil bizim ne kadar birlikte önemli olduğumuzu göstermiş olabilir mi?
Felaket diye yorumladığımız her şeyden nasıl güçlenerek çıkacağımıza odaklanma zamanı geldiğini mi?
Şikâyet etme, şükret dediğini mi!
Ne dersin, yüzleşme zamanı gelmedi mi hala?
Sevgiyle, hep birlikte, beni biz yaparak, başımıza geleni kucaklamaya, her şeye değer vererek ve öğrenilecekleri öğrenerek ve asla unutmamaya hazır mıyız?
Çünkü ben seninle, sen bizimle beraber anlamlıyız bu yaşamda, başımıza gelen, iyi ya da kötü diye yorumladığımız her şeyle birlikte…
Teşekkürler doğaya, yeni bir dünya kurma, yeni bir ben ile var olabilme fırsatı verdiği için bana.
Ve şimdi ben buradan güçlenerek çıkma seçim hakkımı kullanıyorum diyebilenler,
Ya da diyemeyenler;
Hepimizin içinde bu potansiyel var, sen de gör onu ve gördüğün herkesin elinden tut, yukarı kaldır …
Çünkü;
Büyük harflerle SAĞLICAKLA…
Aynur Görmüş
-derki.net Nisan 2020 sayısında yayımlanmıştır-
Comments